THE RAIN - Dizi İncelemesi
The Rain, bilimkurgu ve gerilim türündeki bir dizidir. Netflix'in Danimarka yapımı olan ilk dizisi The Rain'in ilk sezonu 4 Mayıs 2018 tarihinde yayınlanmıştır. İlk sezon 8 bölümden oluşur ve bölüm süreleri 35-45 dakika arasındadır. Dizinin başrollerini Alba August, Lucas Lynggaard Tonnesen ve Mikkel Boe Folsgaard üstlenmektedir. IMDb puanı 6,3'tür.
Simone sınava girmek için okula gitmiştir. Babası aniden onu almaya gelir ve sınava girmesine izin vermez. Söylediğine göre büyük bir tehlike yaklaşmaktadır. Yağmur bir virüs taşıyordur ve bir damlası bile değen herkesi öldürür. Ailecek bir yer altı sığınağına girerler. Baba, Apollon adlı özel bir sağlık firmasında çalışıyordur ve bu duruma bir çözüm bulmak için sığınaktan ayrılır. Simone ve kardeşi Rasmus beraber kapıyı açıp hasta bir adamla karşılaştıklarında anneleri onları kurtarmak için kendilerini feda eder. Artık iki kardeş yalnız kalmışlardır. 6 yıl boyunca hiç gün yüzü görmeden sığınakta yaşarlar ancak artık yemekleri bitmiştir. Derken Martin ve arkadaşları onları bulur. Beraber hareket etmeye başlarlar. Bu sırada dışardaki tek tehlike yağmur değil, aynı zamanda yemek için birbirini öldüren çeteleşmiş insanlardır. Ayrıca bu virüsle Rasmus'un bir bağı olduğu ortaya çıkacaktır.
Post apokaliptik yapımları sevdiğim için The Rain ilgimi çekti. Ayrıca ilk kez Danimarka yapımı bir iş izleyecektim ve hem dillerini hem ülkelerini görmek değişik bir deneyim oldu. Dizi gençlere hitap ediyor. Tıpkı Maze Runner, Divergent serileri gibi kıyamet sonrası bir ortamda bir grup gencin yaşadıkları ele alınıyor. Her bölümde farklı karakterlere ait flashbackler ile yağmurun başladığı anlarda onların neler yaptığını görüyoruz. Bu yöntem karakterlerin motivasyonlarını anlamamız için uygulanıyor. Bölümler gayet akıcı peş peşe izlenebiliyor. Güzel müzikler kullanılmış. Ayrıca Danimarka'dan da güzel manzaralar görüyoruz. Ancak bazı olumsuz noktalar var. Örneğin sahne geçişleri. Bir olay olurken aniden sahne kesilip karakterleri bambaşka yerlerde görebiliyoruz, bu durum bir kopukluk yaratıyor. Tahminimce bütçe az ve buna bağlı olarak aksiyon sahneleri de az. Bunun da Netflix'in Danimarka'daki ilk işi olmasının etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü benzer özellikler bizim ilk Netflix dizimiz olan Hakan Muhafız'da da var. Ayrıca dizideki gelişmeler de tahmin edilebilir düzeyde. Karakterler arasında olacak durumları tahmin edebiliyorsunuz, bu haliyle izleyiciyi hiç şaşırtmıyor. Dizi benden 10 üzerinden 6 puan alır. İkinci sezonun geleceği ise onaylandı. Ben konuyu sevdiğim için ikinci sezonu da izlerim. Siz de büyük beklentiye girmeden, boş zamanınızda bu diziye bir şans verebilirsiniz.
Dizinin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.
Simone sınava girmek için okula gitmiştir. Babası aniden onu almaya gelir ve sınava girmesine izin vermez. Söylediğine göre büyük bir tehlike yaklaşmaktadır. Yağmur bir virüs taşıyordur ve bir damlası bile değen herkesi öldürür. Ailecek bir yer altı sığınağına girerler. Baba, Apollon adlı özel bir sağlık firmasında çalışıyordur ve bu duruma bir çözüm bulmak için sığınaktan ayrılır. Simone ve kardeşi Rasmus beraber kapıyı açıp hasta bir adamla karşılaştıklarında anneleri onları kurtarmak için kendilerini feda eder. Artık iki kardeş yalnız kalmışlardır. 6 yıl boyunca hiç gün yüzü görmeden sığınakta yaşarlar ancak artık yemekleri bitmiştir. Derken Martin ve arkadaşları onları bulur. Beraber hareket etmeye başlarlar. Bu sırada dışardaki tek tehlike yağmur değil, aynı zamanda yemek için birbirini öldüren çeteleşmiş insanlardır. Ayrıca bu virüsle Rasmus'un bir bağı olduğu ortaya çıkacaktır.
Post apokaliptik yapımları sevdiğim için The Rain ilgimi çekti. Ayrıca ilk kez Danimarka yapımı bir iş izleyecektim ve hem dillerini hem ülkelerini görmek değişik bir deneyim oldu. Dizi gençlere hitap ediyor. Tıpkı Maze Runner, Divergent serileri gibi kıyamet sonrası bir ortamda bir grup gencin yaşadıkları ele alınıyor. Her bölümde farklı karakterlere ait flashbackler ile yağmurun başladığı anlarda onların neler yaptığını görüyoruz. Bu yöntem karakterlerin motivasyonlarını anlamamız için uygulanıyor. Bölümler gayet akıcı peş peşe izlenebiliyor. Güzel müzikler kullanılmış. Ayrıca Danimarka'dan da güzel manzaralar görüyoruz. Ancak bazı olumsuz noktalar var. Örneğin sahne geçişleri. Bir olay olurken aniden sahne kesilip karakterleri bambaşka yerlerde görebiliyoruz, bu durum bir kopukluk yaratıyor. Tahminimce bütçe az ve buna bağlı olarak aksiyon sahneleri de az. Bunun da Netflix'in Danimarka'daki ilk işi olmasının etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü benzer özellikler bizim ilk Netflix dizimiz olan Hakan Muhafız'da da var. Ayrıca dizideki gelişmeler de tahmin edilebilir düzeyde. Karakterler arasında olacak durumları tahmin edebiliyorsunuz, bu haliyle izleyiciyi hiç şaşırtmıyor. Dizi benden 10 üzerinden 6 puan alır. İkinci sezonun geleceği ise onaylandı. Ben konuyu sevdiğim için ikinci sezonu da izlerim. Siz de büyük beklentiye girmeden, boş zamanınızda bu diziye bir şans verebilirsiniz.
Dizinin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.
Could you publish peaky blinders review?
YanıtlaSilI’m still watchin it
Sil